Mayıs ayının son haftasında
Bakü’de gerçekleşen 57. Eurovision şarkı yarışması biteli çok olmadı.
İzleyenler bilir bu yarışmayla Rusya'da Buranovskiye Babuşki yani Buranovo
Büyükanneleri üne kavuştu. O günden bugüne dek 6 ay
geçti; ancak ninelerin rakipleri çoğaldı. Kimler mi? Aerosmith, Kiss, Rolling
Stones, Bob Dylan ve Joe Cocker’dan bahsediyorum. Yaşları bir hayli ilerledi ama
kendileri hala bunu kabullenemiyor. Hala genç kalmakta iddialı genç dedelerimiz
yepyeni albümlerle yıllara meydan okuyor.
İlk olarak 10 Eylül’de Bob
Dylan Tempest adlı albümünü çıkardı. Asıl adı Robert Allen Zimmerman olan 1941
yılı doğumlu Bob Dylan’ın büyük babası aslında Trabzon’dan göçtü. Ne kadar
da ilginç değil mi? Bob
Dylan’ın büyükbabası Zigman Zimmerman ve büyükannesi Anna Zimmerman o zamanlar
Osmanlı topraklarında yer alan Trabzon’dan Rusya’ya, yani Odessa’ya göç etmiş.
Yıl kaç bilmiyorum ama Osmanlı zamanından bahsediyoruz. Yani gerçekten çok çok
önceymiş J Belki de Bob Dylan’ın bilmemkaçıncı göbekten
akrabaları hala Trabzon’da yaşıyordur kim bilir. Eğer bilinen bir akrabası
varsa iletişime geçebiliriz. Öyle
bir efsanenin akrabasıyla tanışmak gerçekten de beni onurlandırır.
Neyse konumuzdan sapmayalım
biz. Bob Dylan’ın en yeni
albümü Tempest’tan bahsediyoruz. Gerçekten çok güzel bir albüm olmuş. Özellikle
Duquesne Whistle benim gerçekten hoşuma gitti. Bunun dışında Early Roman Kings
de dinlenilesi şarkılarından. Hepsi gerçekten çok güzel ancak bu 2'sini
dinlemeden kesinlikle geçmeyin derim ben.
Yalnız Bob Dylan’ın oğlu da
babasıyla birlikte albüm çıkardı. Aynı grupta değiller elbette ama aynı dönemde
albüm çıkarmaları (biraz farklı kulvarda bile olsalar) akıllara rakip mi
oluyorlar sorularını da getirdi açıkçası. Jacob Dylan’ın bulunduğu The
Wallflowers adlı grubun şarkılarını da dinlemenizi tavsiye ederim. Gerçekten
başarılı bir iş ortaya çıkardılar. Kısaca onlardan da söz edelim
biraz. 1989 yılında California’da kurulan The Wallflowers ilk olarak The
Apples adıyla kuruldu. İlk albümlerini 1992 yılında kendi adlarıyla çıkaran The
Wallflowers sonra 1996 yılında Bringing Down The Horse, 2000 yılında Breach,
2002 yılında Red Letter Days, 2005 yılında Rebel Sweetheart ve nihayetinde ise
geçtiğimiz ekim ayında Glad All Over adlı albümlerini çıkardılar. Albümdeki
şarkıların tümü güzel elbette ama benim size önemle dinlemenizi tavsiye
edebileceğim şarkılar: It’s A Dream ile Mick Jones’la birlikte seslendirdikleri
Reboot The Mission ve Misfits and Lovers.
İkinci
olarak Kiss, 9 Ekim’de çıkardığı 20. stüdyo albümü Monster ile boy gösterdi. 1973 yılında New York’ta kurulan Kiss’in tüm
grup üyeleri yüzlerine yaptıkları makyajlara isimler verdi. Paul Stanley,
yıldız motifli göz makyajı sebebiyle Starchild adını aldı. Gene Simmons ise
şüpheciliği ve sert yapısı nedeniyle Demon ünvanını aldı. Ace Frehley de
bilim-kurgu filmlerinden fırlamış gibi bir hali olduğu için Spaceman adını
alırken, Peter Criss de dokuz canlılığı nedeniyle Catman adını aldı. Ancak
değişen grup elemanlarıyla birlikte yeni gelen grup üyeleri eski üyelerin ünvanlarını
da aldı. Son haliyle bakacak olursak şuan Paul Stanley ve Gene Simons yerini
korurken Spaceman adını Tommy Thayer ve Catman adını da Eric Singer almış
bulunuyor.
Müzikal
açıdan değerlendirdiğimizde makyajlarıyla dünyaya nam salan genç ruhlu kedi
adamlar müziği hiç bırakmaya niyetli gibi görünmüyor. Alışkanlık mıdır yoksa
müziğe olan bağlılık mıdır sebebini onlara sormadan bilemeyiz; ancak eğer onlar
şuan bu albümleriyle var olmasalardı gerçekten müzik dünyası büyük kayba
uğrayacaktı.
Çıkardıkları Monster adlı albümdeki şarkılara bakacak olursak; albümün ilk singleı gerçekten özenle
seçilmiş gibi. Albümde en dikkat çeken şarkı bence Hell Or Hallelujah. Orijinal
adıyla Tell Her Hallelujah olacakmış ancak ne hikmetse daha sonradan değişime
uğramış ve Hell Or Hallelujah olmuş.
Üçüncü
olarak Rolling Stones’tayız. 1962 yılında Londra’da kurulan Rolling Stones’un
kuruluşunun üzerinden tam olarak 50 yıl geçti. Hakikaten de yarım asırlık bir
grup ve yarım asırdan daha fazla olan yaşlarıyla resmen dünyaya meydan
okuyorlar. Rolling Stones’un 50. yılları için çıkardıkları toplama albüm olan:
‘GRRR!’. 50 şarkıdan oluşan toplama bir albüm ancak içerisinde 2 adet son model
şarkı da bulunuyor. Bu konuda biraz üzüldüm. 50. yılları için sadece 2 şarkıcık
yapmışlar.. En azından bir 10 şarkı yapsaydınız keşke. Her neyse yine de
yaptıkları ’Doom and Gloom’ ve ‘One More Shot’ adlı 2 şarkı da sayıca az da
olsa çok güzel olmuş.
Joe
Cocker da yaşlanmamakta ısrar edenlerden. Zira o da bu yaşında ‘vay be’
dedirtecek türden bir albüm yapmış. 68 yaşını dolduran Joe Cocker sesindeki o
özel tonla birlikte 1960'lı yıllarda yaptığı coverlarla adından söz ettirerek
üne kavuşmuştu. Şüphesiz ki en büyük çıkışını da, 1983 yılında Jennifer
Warnes’le birlikte söylediği Up Where We Belong adlı şarkısıyla sahip olduğu
Grammy ile yaptı. Müzik hayatına 23 albüm sığdıran Joe Cocker 23. albümünü Fire
It Up adıyla çıkardı. Albümde yer alan Fire It Up, You Love Me Back, The Last
Road ve Younger dinlenilesi şarkılardan.
Son
olarak Aerosmith’e göz atıyoruz. 1970 yılında Amerika Massachusetts’te kurulan
Aerosmith, Boston’ın Kötü Çocukları lakabıyla hala anılmaya devam ediyor. 1970
yılında Steven Tyler’ın bir dondurma salonunda Joe Perry ile tanışmasıyla
temelleri atılan Aerosmith önceleri Arosmith adıyla anılıyordu.
Aerosmith
çıkardığı 15. albümleri ‘Music From Another Dimension’la başka bir boyuttan
müzikle dünyaya yine sinyal göndermeye başladı. Sevenlerini 8 yıl albümsüz
bıraktılar ama dönüşleri de muhteşem oldu. Albümde yer alan What Could Have
Been Love beni çok etkiledi. Klibi de bir hayli güzel olan bu şarkıdan başka, Sunny Side Of Love, We All Fall Down ve Carrie Underwood ile söyledikleri Can’t
Stop Loving You da dinlenilesi şarkılardan. Ancak üzülerek söylüyorum ki Steven
Tyler, Another Last Goodbye adlı şarkısındaki performansıyla diğer
şarkılarındaki başarıyı gösterememiş bence. Ama bunun dışında bir bütün olarak
elbette ki muhteşem bir albüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder