Bir Garip Hard Rocker


           Hard Rock Cafe
sonunda Türkiye’ye gelme kararı almış duyduğumuza göre. Öncelikle kendi adıma çok mutlu olduğumu belirtmem gerek. Çünkü Hard Rock Cafe benim için ayrı bir kültür demek. 
Yurt dışında bulunduğum bir beş ayım oldu ve ben bu beş ayımı gezmeye adadım. Ama öylesine bi’ gezme değil; Avrupa ülkelerinin param yettiği kadarına gidip, her birinde Hard Rock Cafe’yi bulup, hepsinin içine giremesem de en azından önünde fotoğraf çektirmeliydim. Gezi planımdan Hard Rock’ı eksik etmemeliydim. Bir nevi fotoğraflardan koleksiyon yapmaktı niyetim. Yaptım da sayılabilir. Yukarıda “Hard Rock bir kültür” demiştim, peki niye bunu söyledim, işte tam olarak bu noktayı açıklamak istiyorum. Bunu da Polonya’da hamburger-bira keyfi yapma fırsatına eriştiğim Hard Rock Varşova anılarımla anlatacağım... :)
İçeri girdiğimde Elvis Presley’nin imzalı bir sahne kostümü karşıladı beni. Kendinden çok emin, güler yüzlü iki garson bir şeyler yemek isteyip istemediğimi sordular. Yiyeceğimi söyledim (eh gelmişken bir Legendary Burger yeme fırsatını kaçırmak olmazdı tabii). Beni aşağı kata yönlendirdiler. 

 Merdivenlerden inerken suratımın ne halde olduğunu az çok tahmin edebiliyorum. Şaşkınlığım ve hayranlığım karşısında birilerinin fotoğrafımı çekmiş olmasını dilerdim. Sonradan bakmak eğlenceli olabilirdi ama ne yazık ki çeken olmamış. Elimde şaşkınlığımın fotoğrafı olmadığına göre, sizlere niçin bu kadar hayran kaldığımdan bahsedeyimJ
Ahşap merdivenlerden inerken iki yanımda uzayan siyah duvarlar, aklınıza gelebilecek neredeyse her dev ismin imzalı hazineleriyle doluydu. Plaklar, kostümler, ceketler, gitarlar ve hiçbir yerde rastlamadığınız fotoğraflar ve el yazmaları… Her şey çerçevelenmiş ve ışıklandırılmış yanımdan akıp gidiyorlardı.
 Aşağı kata vardığımda hayranlık katsayım iki katına çıkmış olabilir. Bu defa merdivenleri inerken, içim giderek incelediğim onca hazinenin katbekat fazlası önümde duruyordu. Gitarlarla kaplı bir duvar vardı ki nasıl anlatsam! (O gün o duvarın önünde yemek yiyemesem de içimde öyle bir kalmış ki sonradan gidip o duvarın önünde biramı içmeyi ihmal etmedimJ). Yüzlerce elektro-gitarı ortadan ikiye bölüp duvara monte etmişler; sanki yüzlerce gitar üst üste yığılı duruyor gibi görünüyordu.
Masama geçip geniş salonun dört bir yanına konan LCD televizyonlardan yapılan muhteşem müzik yayını eşliğinde Legendary Burger’ımi ve biramı sipariş edip çevremde asılı duran imzalı hazineleri incelemeyi sürdürdüm. Erkekler tuvaletinin “Guns” kadınlar tuvaletininse “Roses” olduğunu ve iç dekorasyonunun da isimleri doğrultusunda yapıldığını fark edince yüzümdeki kocaman gülümseme kimseyi rahatsız etmemiş olsa gerek. Guns’ın aurasını yalnızca tahmin edebiliyorum tabi ama Roses’ı tarif etmek isterim J Duvarlar gül desenli duvar kâğıdıyla kaplı, sabun gül kokulu, lavabo güllerle doluydu. Yolunuz düşerse bir şey yiyip içmeyecek de olsanız “birine bakıp çıkacaktım” numarasıyla tuvaletleri bir ziyaret etmenizi öneririm. J
Önüme gelen hamburger bugüne kadar yediğim en güzel burger olsa gerek. Adı gibi efsaneviydi desem yalan olmaz. Hem boyutu hem de lezzeti oldukça başarılıydı. Garsonlar… Onlar da dikkatimi çeken bir diğer unsurdu diyebilirim. Nasıl havalı olduklarını anlatamam bile! Kravatlarına taktıkları her çeşit hard rock iğnesinin çok güzel durduğunu söylemeden de geçmemeliyim. Store’u ziyaret etmek zorunda bırakıyorlar insanı.
Bar kısmıysa bir başka harikaydı. Işıklandırması ve dekorasyonu öyle şıktı ki çok zengin olsam ve bütün gün orda oturup bir şeyler içsem hiç canım sıkılmazdı eminim. J
Umuyorum Hard Rock yalnızca bir cafe değil, aynı zamanda bir kültürdür deyişimin sebebini açıklayabilmişimdir. İçinde yatan hazineler, ordayken size sunduğu müzik keyfi apayrı… İstanbul’da açıldığında da ilk işim gidip yaşadığım ülkede de bu kıymetli zevki yaşamak olacak... J
   

            Göksu ÖZTÜRK

                   

1 yorum: