Toplumların nefes boruları olan bloglar her yerde
paylaşılamayan fikirlerin bir yerde ama herkesle paylaşıldığı güzide yerlerdir.
Hayatın içinden sıcacık fikirlerin yer bulduğu bloglarımızı doğal alanlarında
inceleme şansı buldum.
Bazı blog yazarlarının zihin dünyası. Bu “bazı”ya siz dahil değilsiniz... |
Blog yazmak maharetli bir iştir ve herkesin blog yazacağını
düşünen bireyler her zaman gafil avlanır. Herkes blog yazamaz fakat herkes blog
yazabilir. Zıtlıkları bir arada kullanarak özlü bir söz söylüyormuş gibi
görünmek ise blog yazmaktan daha kolaydır. Blog yazmak uzun bir süreçtir ve
başımı öne eğerek diyorum ki... Görüyorum ki başımı öne eğerek yazamadığım için
başımı öne eğerek söylediğim hiçbir şey sizlere ulaşmamış. Sır perdesi bir gün
elbet aralanacaktır.
Blog yazmak için,fikirlerimizin adını koymak için öncelikle
bir alan adı bulmak gerekir. Yuvalar yıkan bu süreçte aranan şey aslında çok
kolaydır. Sıradan gibi görünen ama kimsenin aklına gelmeyecek bir şey bulmak
zorundayızdır. Zorundayız diyorum çünkü “dünya blog alan adları konfederasyonu”
isim ve soy isimden ibaret bloglara sıradanlığı önlemek için onay vermeme
kararı aldı. Sorular gelecektir, "örneklerle zenginleştirir misiniz?", diyenler
olacaktır. Her zamanki gibi "evet" yanıtıyla cevap vermeyi tercih ediyorum. Blog
almak isteyenler için uluslararası olarak üç kriter belirlenmiş ve 2009 yılında
blog yazma potansiyeli olan kişilere posta yoluyla iletilmiştir. Bana gelen
belgeyi size iletmem gerekirse bir blog adı ya “duyunca anlam verilemeyecek bir
isimde olmalı” ya “bir Türkçe kalıbın bilinmeyen bir dilde karşılığı olmalı” ya
da “günlük hayatta karşımıza çıkan ve ilgi çekmeyecek kadar sıradan bir kavram
olmalı”. Unutmayalım ki sıradanlığı işlemek marjinalliktir Lütfen hassaslığımızı
gösterelim.
Blog adımızı aldıktan sonra bu yorucu serüvenin ardından
derin bir nefes alıp blogumuzun ilk yazısı için çalışmalara başlıyoruz. Her
konuda olduğu gibi blog konusunda da ilk adım her zaman zor olacaktır ama pes
etmeyeceğiz. Dışarıdan bakan bir göz tüm bu aşamaların kolay olduğunu düşünür
fakat iş konu aramaya geldiğinde nice yiğitlerin dermansız kaldığını olaya
dahil olmadan öğrenmek mümkün değildir. Araştırmalarım sonucunda blog konusu
arayanların öncelikle “en iyi bildiğimi yazarım ya...” dediği ve hayatının kalan
kısmını en iyi bildiği şeyi aramakla geçirdiğini tecrübe ettim. En iyi bilineni
yazmak gerçekten blog yazarı için bulunmaz fırsattır fakat hepsinden önce en
iyi bilinen bu konunun var olması gerekir. Var olduğundan emin olduktan sonra
bu konuyu bulmak da gerekebilir, gerekecektir ve gerekmiştir.
İnternet taranır, gündeme bakılır, komik videolar izlenir, sanatçıların
gafil avlanışlarına bıyık altından gülünür, gündem kavgaları izlenir, konuşan
köpekler sakallı bebekler, hepsi derin araştırmalarla zihinlere işlenir fakat bu
bekleyiş sonuç vermez, konu gelmeyecektir. Bazı blogcularla yaptığım birkaç
ropörtajda gördüm ki blog konusu, blog hakkında düşünülmediğinde zihinde
beliriyor ve uzmanlar şiddetle uyarıyor: blog konusu aramadan bir gün önce
bloglarla ilgili araştırma yapmayı bırakın, bilmediğiniz içerikleri incelemeyin
ve uykunuzu iyi alın. Şanslıysanız blogunuzda yüreklere işleyecek ve hiç
takipçiniz olmasa bile şans eseri birinin sizi bulmasıyla binlerce kişinin
paylaştığı bir blog yazısına sahip olmanız işten bile değildir. Er ya da geç bir konu sizi bulacaktır şayet
bu varsayımların hiçbiri gerçekleşmezse siz de benim gibi blog konusu bulamama
ile ilgili bir blog yazabilirsiniz.
Umut her zaman üç blog ötenizde olsun!
Sevgi dolu saygılarımla,
Tansel Erdem Yılmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder