Limitless undying love
Which shines around me like a
million suns
It calls me on and on across the
universe
Geminid Meteor Yağmuru Perşembe
gününden beri Dünya’nın atmosferine yağmayı sürdürüyor. 3200 Phaethon asteroidinin Dünya yörüngesine yakın seyahat etmesi
sebebiyle atmosferimizin üst tabakalarına saçılan parçalar atmosferde buharlaşarak
ışık seline dönüşüyor. Ya da yıldız tozuna… Nasıl düşünmek isterseniz… J
Yağmur yarına dek devam edecek.
Gök olaylarına meraklı olanlar görsel şölenden nasibini almıştır sanıyorum. Ay’ın
dolunay evresine yaklaşmasından ve malum, soğuk kışın getirdiği kabarık
bulutlardan görüş çok rahat olmasa da ben de birkaç yıldız yakaladım.
Sonrasında aklıma Neil Gaiman’ın Stardust ya da Türkçe ismiyle “Yıldız
Tozu” romanı geldi. Hatta kitap 2007 yılında Matthew Vaughn yönetmenliğinde beyaz perdeye uyarlanmıştı. Claire
Danes, Michelle Pfeiffer ve Robert De Niro da filmin oyuncuları arasında. Kitabı
ve filmi ayrı yer taşıyan hikâyelerden biridir benim için. Yine de sanırım
kitabı daha ağır basıyor, Gaiman’ın en sevdiğim eserlerinden…
Minicik
bahsedeyim… J
Olaylar sevdiği kız için her şeyi yapmaya hazır delikanlımız Tristan‘ın kayan
bir yıldız görmesi ve kendisini pek de ciddiye almayan ama (Tristan’ın gözünde)
dünyanın en güzel kızı için, ne pahasına olursa yıldızı bulup getirme sözü
vermesiyle başlar. Tristan yıldızı bulup getirecek, böylece onunla
evlenecektir… Tabi minik bir sorun vardır. Köy, bir duvarla korunmaktadır ve
bugüne kadar Duvar’ın dışına köyden kimse çıkmamıştır…
Sayfalar
değiştikçe -ki benden söylemesi, merakla ve hızla değişiyor - düşen yıldızın yalnızca cansız bir gök cismi
değil, sizin benim gibi canlı, yaşayan bir yıldız olduğunu görüyorsunuz. Tristan’ın
Duvar Köyü’ne götürmek için peşine düştüğü güzel ve bacağı kırılmış yıldızın
bir de ismi var: Victoria. J
Daha
fazla anlatmak istemiyorum kitabın büyüsü kaçmasın. J Neil Gaiman tarafından
“yetişkinler için yazılmış” bu peri masalı gerçekten sihirle dolu.
Karakterlerden olaylara bütün kurgu aklınızda yeşil ve mor büyülü bir iz
bırakıyor. Fantastik edebiyata meraklıysanız takdir etmeden geçemeyeceğiniz
noktalar olduğunu göreceksiniz. Filmden farklı olarak Neil Gaiman’ın karanlığa
dokunma tarzı da damakta ayrı bir tat bırakıyor.
Benim
bu noktaya gelme sebebimse, Temmuz sonunda gerçekleşen meteor yağmurunu
izlerken (Alanya sahilinde battaniyemize uzanarak izlemiştik J)
aklıma atmosfere çarpıp buharlaşan ve gerisinde muhteşem bir parıltı ile “dilek hakkı” bırakan meteorları bu hikâyeyle
özdeşleştirmem. Arkadan telefonumun karışık çalma listesinden Simply Red – Stars, Tom Waits – I Hope that I Don’t Fall in
Love With You gibi şarkılar denk gelirken, bir parça belki bizim de
zamanında kayıp dünyaya düşmüş yıldızlar olduğumuzu düşünmüş olabilirim. J
Hatta
bu konuda şöyle bir mini hikâye de düşünmüş olabilirim: J
It was night and moon was bright.
Sea was singing, the lovers were
high
"Look" said he, "the
stars are fallin!"
"Yes" said she, "it
hurt so much!
And my oh, you're still shining too
bright…
Öyle
ya, Otostopçunun Galaksi Rehberi, Star Wars, Doctor Who derken insan kendini meteor yağmurları izlerken
buluveriyor… Gary Wright’ın Dream
Weaver’ı, Beatles’ın Across the
Universe’ü sizi evren hakkında, uzayda gözlere zarar parıldayan yıldız
kümeleri, belki de her farklı tercihte yarattığımız paralel evrenler,
birbirinin içinden akıyor gibi gelen galaksiler hakkında sonsuz bir hayal
dünyasına taşıyor. Ve notalara, kâğıtlara, sözlere dökülmüş bu fikir ve
duygular, inanıyorum ki uzayın bir yerlerinde bir yerlere çarpıp size geri
dönüyor…
Bu
yüzden kimsenin aynı hisleri paylaşmadığını düşündüğümüz şarkıları bazen göğe
doğru tutmalıyız belki de… Belki orada bir şeyler ya da birileri bunları
hissediyordur… Bir sonraki meteor yağmurunda görüşmek üzere… J
Özen
Pelin Duran
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder