Barcelona Barcelona

‘’Sıcacık bir şehir’’
Böyle başlasın istiyorum hikâyem…
          Gördüğüm en güzel şehirdi. Kendimi en özgür hissettiğim şehir...  Aralık ayında gittim ama yinede hava neredeyse 20 dereceydi. Eh sıcacık bir şehir dedim ya, gerçekten de o sıcak karşılamayla kalbimi ilk anda çaldı… Belki Avrupa’nın çoğu şehri geceleri uyumaz ama Barcelona’nın devinimi bi başkaydı.. Ayak bastığım anda yüzüme vuran deniz kokusuyla içimden geçen cümleler aynen şunlardır ‘’işte buldum, doğduğumdan beri aradığım evim!!’’ J
            2 gece 3 günlük bir geziden sonra ayrılmak zorunda kaldığım evim.  Şimdi Barcelona anlatılmaz yaşanır diyeceğim ama elimden geldiğince zorlayacağım kendimi tarif edebilmek için…
Dediğim gibi havası suyu bir ayrı zaten. Sokakta gezerken o minicik ara sokaklarını gezmeyi sakın unutmayın. Bunu yaparken bir pencereden diğerine iple asılmış çamaşırlar görürseniz de asla şaşırmayın.. Yan yana iki kişinin zor yürüdüğü, arnavut kaldırımıyla bezeli, eski ama bakımlı evelerle bütünleşmiş dar sokaklarda karşınıza kâh minik bir İspanyol çocuk kâh bir sokak çalgıcısı veya hayattan yorulmuş bir İspanyol hanım çıkabilir. Fotoğraf çekilmek için şahane yerler.

            La Rambla caddesinden başlanan gezi gotik katedralle devam etmeli… Gezilesi yerlerin geneli birbirine yakın olduğu için ulaşıma fazla para harcamanıza gerek olmuyor. Yürümek özgürlüktür!! Ayrıntıları kaçırmamakta sizin tekelinize geçmiş olur böylece. Sokaklarda karşınıza her şey çıkabilir; profesyonel makyajlarla gerçekten heykelleşen canlı heykeller, mandalinaları üzerinde güzellikten bir hal olmuş mandalina ağaçları… Veya bir binanın fotoğrafını çekerken kareye girdiğini fark eden bir İspanyol size poz verebilir mesela.
           Tibidabo tepesi size hayatınızda görüp görebileceğiniz en güzel manzaralardan birini sunar. Yalnız dikkatli olun derim… Evet Tibidabo tepesi kapanış için gerçekten güzel bir seçim ama teleferikle çıkıldığı için biraz riskli. Teleferiğin saatleri var ve erken saatlerde bitiyor. Ona göre bir zaman seçmenizi öneririm.
            Eğer cesaretiniz varsa ve kışın gitmişseniz o muhteşem plajda denize girmeyi deneyin derim. Ben giremedim ama her daim sıcak olan havada gerçekten garip kaçacağını sanmıyorum. Kaç kilometre olduğunu tahmin bile edemediğim palmiyelerin ayağında akıp giden o güzelliği görün isterim.

            Espanyol meydanının tam ortada dursanız 4 yanınızda da farklı bir şaheser görürsünüz. Durduğunuz yer de buna dâhil. Meydanın tam ortasındaki heykelden bahsediyorum. Bir yanında arena, bir yanında saray, iki yanında çok hoş bir mimariyle yapılmış devlet binaları… Işıklar sönmeden saraya çıkmalısınız çünkü ışıklandırması pek iyi değil.. Kendinize bir anda yalnızca yıldızların ve ayın aydınlattığı bir yerde bulabilirsiniz. O görüntü de hiç fena değil ama ayrıntıları yakalamak güçleşiyor maalesef. Aslında tam güneş batarken çıkıp güneşi orada batırmak en iyi seçenek. Çünkü sarayın önünde gitar çalıp şarkı söyleyen yaşlı gitarist amcanın güzel sesinden naif İspanyol ezgilerini dinlerken karşınızda bir şehrin ışıklarla nasıl güzelleştiğine şahit olacaksınız. Düşündükçe hatırlıyorum da unuttuğum ne çok şey varmış.
            Flamenko gösterilerini izlemek sizleri çok eğlendirebilir. Bir şeyler atıştırmak için girdiğiniz restoranın orta yerinde dans etmeye başlayan dansçılara aman şaşırayım demeyin. Çünkü Barcelona’da hiç bir şey imkânsız değildir.


            Sagrada Familia mutlaka görmeniz gereken bir yapı. Kapadokya’yı anımsatan bu yapı modern bir şehrin tam ortasında duruyor. Bu devasa boyuttaki hazine büyüleyiveriyor işte insanı. Önündeki kahvecilerde bu manzara eşliğinde bir kahve içmeyi ihmal etmezsiniz umarım.
            Bir de çok ilginç bir parkı var. Parc Guell… Guell ismindeki ressamın anısına yapılmış;  tasarımı ve yapısı çok ilginç, hiçbir yerde görmemişsinizdir. Bir tek orda var işte J Oraya da karanlıkta gitmeyin her şeyi kaçırırsınız. Otların arasından size bakan kedilerin gözlerinden başka bir şey kolay kolay görebileceğinizi sanmıyorum J

              Kurbağa şeklinde evi ve onun karşı çaprazındaki marşmelov şeklindeki evi de unutmayalım. İçlerine giremedim ama kurbağa evin içi de kurbağa şeklinde... Her an her yerde bulma ihtimalimizin olmadığı yapılar işte böyle çekici geliyor insana… Çok normal aslında... Orayı sevmek çok insanî. J
         
        Son olarak denize karşı oturduğunuz kafede İspanyol biranızı yudumlamayı unutayım demeyin. Çünkü o an tüm yorgunluğunuzu unutup orda zaman dursun dediğiniz an...

                                                         Göksu ÖZTÜRK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder