The Man Who Sold the World

We passed upon the stair, we spoke of was and when
Although I wasn't there, he said I was his friend
Which came as some surprise I spoke into his eyes
I thought you died alone, a long long time ago

Oh no, not me
I never lost control
You're face to face
With the man who sold the world

I laughed and shook his hand, and made my way back home
I searched for form and land, for years and years I roamed
I gazed a gazely stare at all the millions here
We must have died alone, a long long time ago

Who knows? Not me
We never lost control
You're face to face
With the man who sold the world


              Uzun zaman önce ölmüş olmalıydık… Yıllarca hikâyelerle, şarkılarla, kostümlerle sahnelerde kendini arayan adam yazmıştı bu dizeleri. Ruhunun derinliklerine bakıp içindeki tüm çocukları keşfetmeye çalışıyordu. Böylece gözlerini kapadı ve açtığında iki farklı adam çıktı ortaya. Dünyaya farklı renklerle bakan iki adam… Ama bu daha sonra anlatacağımız bir hikâye.
            Uzaya çıkalım. İkimizden başkasının olmadığı, rahatça yıldızları seyredebileceğimiz bir yere. Sen beni henüz tanımıyorsun. Şimdilik sana kimliğimden bahsedemem. Ama bir gün hiç ummadığın anda bu dakikayı hatırlayacaksın. Süzülüp gelen bir şeytan tüyü saçlarına konacak. O zaman hatırlayacaksın. Merdivenlerde karşılaştığımızı.
            1970 yılına dayanıyor The Man Who Sold the World’ün kaydı. O sene Amerika’da, hemen takip eden seneyse müzisyenin evi İngiltere’de yayınlanıyor şarkının ismini verdiği albüm. Space Oddity’den sonra, Hunky Dory’den önce. Albüm kayıtlarının gerçekleştiği Bowie evi “Dracula’nın salonu gibi” diye tanımlanıyor. Albüm kapağında Bowie’yi elinde yerlere saçılmış kartlardan birini tutarken, saçları omuzlarına dökülmüş, üzerinde güzel bir elbise, koltuğunda uzanırken görüyoruz. Bana zaman zaman bir tarot kartını anımsatır bu kapak.
            Şarkının sözlerindeyse Amerikan şair Hughes Mearns’ün “Antigonish” şiirine bir gönderme olabilir. Şair tarafından 1899 yılında kaleme alınmış şiir (diğer bir ismiyle The Little Man Who Wasn’t There) şu şekilde:

Yesterday, upon the stair,
I met a man who wasn't there.
He wasn't there again today,
I wish, I wish he'd go away...

When I came home last night at three,
The man was waiting there for me
But when I looked around the hall,
I couldn't see him there at all!
Go away, go away, don't you come back any more!
Go away, go away, and please don't slam the door...

Last night I saw upon the stair,
A little man who wasn't there,
He wasn't there again today
Oh, how I wish he'd go away..

            Atıfta bulunuyor olabilir dedik ama iki şiiri benzetenler için şöyle bir not da düşelim, Antigonish şiiri daha çok hayaletlerle konuşuyor; The Man Who Sold the World ise daha çok astral izler taşıyor. Bir de bu kez 1949 yılından bir bilim kurgu hikâyemiz var “The Man Who Sold the Moon” isimli, ama şarkımız bu kısa hikayeyle pek benzerlik göstermiyor.
            Bowie’nin yaklaşık otuz yıl sonra yaptığı bir açıklamadaysa yine “gerçek kimliğini aramak”la ilgili bir durum söz konusu şarkı için. Onu bu kadar çekici, defalarca anlamaya çalışmaya değer kılansa bilinmezliği olsa gerek. Dinledikçe şöyle oluyor, otobüste gidiyorsun, şarkıyı dinlerken kafanda bir ışık yanıyor: “Belki de bu kısmı bunu düşünerek yazdı…” diyorsun. Ve daha da iyisi neyin neden olduğunu anlasan da, yine de bir türlü “tamam işte bu” diyememek. Daha fazla olasılık bırakmak, daha çok kabullenmek bilmediğini ve kendi bilinmezlerinle yüzleşip bundan keyif almak… Açık kapılar ardından geliyor Bowie’nin sesi. Dünyayı satan adamla yüzleşmek isteyenler için bağlantımız aşağıda…  J

http://www.youtube.com/watch?v=6x5OubSeb-U

                                                                                            Özen Pelin Duran 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder