Evrenden Yankılanan Masalsı Bir Ses: Nada

            Çocukluktan beri ortak düşleri, oyunları ve hikâyeleri paylaşan iki kuzenin, Selen Hünerli ve Miray Kurtuluş’un hayallerini notalara döktüğü bir proje Nada. Türkiye’de sayısı artan yeni alternatif isimler içinde kulak vermeden geçemediğimiz bir ekip. 2010 yılında ilk albümleri “Oda”yı yayınlamalarının ardından, öykülerine ikinci albümleri “Medusa”yla devam ediyorlar. Geçtiğimiz hafta baharı selamlamak üzere yeniden Ankara’daydılar ve bu kez kendilerine Noxus ev sahipliği yaptı. Tarzlarını tek bir türe indirgeyemediğiniz, müzikleri ve duruşlarıyla güçlü bir izlenim bırakan Nada’nın hikâyesine biraz daha yakından göz atmak istedik…


 Merhabalar, öncelikle tekrar hoş geldiniz J
Selen, Miray: Hoş bulduk J
Öncelikle isminizin hikâyesiyle başlamak istiyorum sohbetimize, benim ilk ilgimi
çeken şey bu oldu. Sanskritçe “içsel ses / evrenin sesi”, Sırpça “umut” ve İspanyolca
“hiçlik” anlamına geliyor “Nada” kelimesi. Bu ismi seçmenizin hikâyesi nedir, nasıl
karşılaştınız Nada kelimesiyle?
Miray: Ben “Nada” kelimesini bir müzikoloji dersimde duymuştum ilk kez. Ve sadece Sanskritçe anlamını biliyorduk Selen’le. Nada ismini kendimize koyduktan sonra araştırmaya başladık; diğer anlamlarını aslında biz de o zaman öğrendik.
Selen: “İçsel ses” bize yakın geldi.



Müziğin sizler için, çocukken yetişkinlerin dünyasından kaçmak için oluşturduğunuz bir oyun alanı olduğunu söylüyorsunuz. Bu dönem özellikle merakımı uyandırıyor açıkçası. Bir çocuğun gözüyle bu “oyun alanı”ndan, bir oyun alanı olarak müzikten bahseder misiniz?
Selen: Güzel soru (gülüşmeler). Biz kuzeniz. O yüzden aynı ailede büyüdük. Aslında herkesin az çok hayalini kurabileceği bir şey. Bir yetişkinlerin dünyası var; her şey çok sıkıcı, soğuk, kurallı ve düz ilerliyor. Biz Miray’la yaşıt olduğumuz için -bir yaş fark var aramızda-  içinde kendimizi kaybettiğimiz, çok spontane ve yaratıcı hissettiğimiz bir şeydi müzik. Beraber kendi şarkılarımızı yazmak, sevdiğimiz bir şarkının sözlerini değiştirmek, hayali röportajlar yapmak (gülüşmeler)…
Miray: Danslar, ailelere bir takım şovlar yapmak… Aslında hala öyle gibi, müzik çocuksu bir şey, çok özgür bir şey olduğu için hala oyun oynamak gibi.
Peki o zamanlar çalgı çalıyor muydunuz?
Miray, Selen: Yok çalmıyorduk, ortaokulda başladık.
Miray: Aynı anda konuşuyoruz… J
Peki, bugün sizin için ne ifade ediyor müzik? Aynı dünyada ilerliyor gibi sanki biraz…
Selen: Aslında hayalini kurduğumuz şeyin içindeyiz.
Miray: Aynı saflıkta aslında…
Selen: O saflığı korumak güç olmuyor ama genel olarak bir piyasanın, sektörün parçası olmak güç bir şey. Çünkü müzik dışı kısmında kontrol edemediğiniz şeyler oluyor.


İlk albümünüzü 2010 yılında yayınladınız. Ben şöyle bir şey görüyorum, özellikle 2000’lerin sonuna doğru Türkiye’de müzik piyasasında bir değişim söz konusu oldu. Önceleri yalnızca bilinen belli başlı isimler vardı, yerli grupları bunun dışında tutarsak. Alternatif isimlere çok fazla ulaşamıyorduk. Şimdiyse severek dinlediğimiz pek çok alternatif isim var. Sizler, 123, Büyük Ev Ablukada gibi. Siz de bu çevrenin içindesiniz. Bu çevreyi sizin gözünüzden alabilir miyiz?
Selen: Biraz internetin yaygınlaşmasıyla ilgili sanırım. Artık herhangi bir gruba ulaşmak çok kolay gerçekten... Artık klip çektiğimizde bile onu yayınlayacak çok fazla TV/müzik kanalı yok. İnsanlar birbirlerine internet sayesinde ulaşabiliyorlar diye düşünüyorum. Bu çevre de bizim hep takip ettiğimiz, sevdiğimiz bir çevre. Aynı zamanda bu akşam Nada’da Berke ve Feryin çalıyor, onlar 123’ten. İnternetle birlikte bu mesafelerin yok olması çok iyi bir şey diye düşünüyorum…

Hayranlarınızdan biri “Gece Düştü” klibinde düşen kağıtların hikayesini çok merak ettiğini söyledi bana. J
Selen: Ermenice, Kürtçe, Zazaca, Rumca, Türkçe, Lazca dillerinde kâğıtlar düşüyor. Kâğıtlarda farklı cümleler yazıyor. Ve oraya girdiğinizde zaten “dillerimiz çözülsün, ellerimiz kenetlensin, dünya hepimizin, sınırlarımız silinsin”, diyor. Hepsi ayrı dillerde yazıyor.


Nada yolculuğunuzun çocukluğunuzdan başladığını düşünürsek, o günden bu zamana sizler için hala “kutsal” olan müzisyenler var mı?
Selen: İlginç bir şekilde o kutsallık, hayranlık, her türlü yüceltme/yücelme –sadece müzikle ilgili değil- bunu biraz kaybettim. Buna çok üzülmüyorum. Bundan hoşlanıyorum. Ama evet, çok beğendiğim, çok önemli müzisyenler var.
Kimler bu isimler?
Selen: Janis Joplin benim için milattır. Yine Erykah Badu bizim için bir milattır. Bunun dışında Jeff Buckley’yi çılgınca severim hala…
Miray: Evet… J
Jeff Buckley’nin soundu sizinkine biraz daha yakın sanırım diğer isimlerden…
Selen: Bu albüm için evet, daha yakın diyebiliriz.
Peki bu aralar en çok neler dinliyorsunuz?
Selen: Bir blues şarkıcısı var, Trixie Smith. Ben bu aralar ona çok sardım, çok dinliyorum. Onun dışında daha ambient, elektronik şeyler dinliyorum bu aralar.
Massive Attack geliyor… J
Selen: Evet ona çok sevindim, bir ay öncesinde bir arkadaşıma söylemiştim konserleri izleyemediğim için çok üzüldüğümü.
Miray: Moderat da geliyor. Çok sevdiğimiz isimlerden.


Peki “aynı sahneyi paylaşsak keşke” diyeceğiniz ve sahnesini en çok beğendiğiniz müzisyenler kimler?
Selen: Hiç düşünmemiştim… Massive Attack olsa şahane olurdu. Ben hala Roger Waters’ın peşinden… (Gülüşmeler J)
Miray: Gittiğimiz ilk konser Jimmy Page & Robert Plant’ti. Selen orta bir, ben orta ikideydim. Sabahtan gidip kapının önünde akşama kadar beklemiştik. Yağmur yağmıştı.
Selen: İnsanların bacaklarının altından en öne geçtiğimi hatırlıyorum. Böyle vuruyorsun, onlar n’oluyor derken açıp önden kaçıyorsun. J
Peki Jefferson Airplane nasıl sizin için? Alis şarksında “Alis bilir…” sözleri bana White Rabbit’i hatırlattı. Bir çağrışım var mı?
Selen: White Rabbit çok sevdiğimiz bir şarkı, Jefferson Airplane de epey sevdiğimiz bir grup.
Miray: Ama hiçbir zaman o kadar takılmadık.
Selen: Aslında bizim için önemli olan şey Alice’in hikâyesi orada.
Miray: Bir de o bahsettiğimiz çocuk dünyası, büyüklerin dünyası…
Selen: O ayrımı yapan bir şey… Şimdi bakınca Alice’in ağaç dikmesi falan, şu anda bizim geri kazanmaya çalıştığımız süreci anlatıyor.
Miray: O çocukça hayallerin aslında ayakların yerden kesilmiş, hayal kuruyorsun gibi değil de gerçeğin ta kendisi olduğunu… Alice’in inancı, dilek dilemesi, ağaç dikmesi aslında şu anki çabalarımızın da bir göstergesi.
Biraz bastırıyoruz sanırım içimizdeki çocukları…
 
Peki, müzikle iç içe olmaya çok küçük yaşta başladınız. Aileden gelen şeyler, ailenizin sizi yönlendirmesi var mı bu konuda?
Miray: Çok fazla değil ama ailemizde müzisyen var aslında, uzaktan bir kuzenimiz var.
Selen: Uzun süreler çok çok destek olmadılar aslında. Bizim için müzik hep bir kavga oldu. Kabul ettirdik.
Miray: Şu an destekliyorlar ama.
Selen: Çünkü önüne geçemiyorlar, sonuçta bu ülkede müzik yapmanın sonuçları gayet net. Ailemiz müzik bizi mutlu ediyor diye destekliyor.
Miray: Ama ailemizde müziğe çok yetenekli insanlar var. Benim babaannem, Selen’in anneannesi mesela. İnanılmaz güzel bir sesi vardı. Onun üzerimizde büyük bir etkisi var.
Selen: Ve çok sanatçı karakterliydi.
Neler söylerdi? J
Selen: İlahi söylerdi ve ailedeki en açık görüşlü insanlardan biriydi. Biz de ona çok özendik hayatımız boyunca.
Miray: Hatta ilk albümümüzü ona adadık.
Ne güzel bir hikaye… J


Kliplerde ve bazı performanslarınızda koyu makyaj ve büyük kostümlerle görüyoruz sizi, bu akşam da öyle mi olacak?
Selen: Böyle bir tercihimiz olmuyor aslında. Moda göre biraz. Geçen sefer giydiğimiz kostüm daha büyük, abartılıydı. Bu kez öyle hissetmedik, daha çok iyi hissedeceğimiz şeyleri taşımaya çalışıyoruz. Kostümün amacı o dünyayı yaratmak sonuçta, seyirciyle birlikte o müzik dünyasının içine girmek.

Kızçeler nasıl bu arada? J
Selen: Geçenlerde onu düşünüyordum, evde Kızçeler’i bir moral ekibi olarak belirleyip kendi kendime evde moral bulmaya çalışıyordum.
Miray: Gerçekten ben de aradan biraz zaman geçip Kızçeler’i izlediğim zaman umut ve enerji doluyorum. “Her işi yapabilirim” gibi bir hisle doluyorum.

Sonlara yaklaşacak olursak, Noxus’u nasıl buldunuz?
Miray: Çok beğendik. Hatta gelir gelmez “İstanbul’da böyle mekânlar yok” dedik.

Albüm daha çok taze ama yakın geleceğe dair projeler, planlar var mı aklınızda?
Selen: Hayallerimiz var her zamanki gibi. J Ve ben çok heyecanlıyım. Bu albümdeki iç rahatlığı çok güzel. İlk albümde biraz daha piyasayı tanıma, kurallarını öğrenmek, uymaya çalışmak vardı. Daha genç olmanın getirdiği şeyler. Şimdi bunlara çok takılmıyoruz. Daha özgür, daha çok içimize sinen bir albüm oldu Medusa.
Miray: Ve bir sonraki albüm daha da özgür bir albüm olacak…


Çok teşekkürler güzel sohbetiniz için. Konser öncesi daha fazla vaktinizi almayalım. Son olarak sevenlerinize ne söylemek istersiniz? J
(Gülüşmeler)
Miray: Paylaşmak güzel bir şey… Bizi duydukları için teşekkür ederiz. J

                                                                                Röportaj: Özen Pelin Duran