Otomatik Pikap’ta
bu hafta da gün batımından kalma notalar ve şarkıların hayat hikâyeleriyle, bir
de istek hattımızdan gelen güzel isteklerle dolu bir program yaptık. Bu
haftanın öne çıkan hikâyesiyse John Lee Hooker’ın ölümsüz klasiği Boom Boom! J
Huyu olanlar ya da
yakın çevresinde bu kurumayan huyun sahiplerinden muzdarip olanlar anlar, geç
kalmak oldukça can sıkıcı haller alabiliyor. Bekletilmek en iyi seçenek değil
tabi ama sınav kaçırmaktan işinden olmaya kadar uzayabilecek bir listemiz var
elde! Ama bu kez değil… Bu hikâyede geç kalmak bir dert olmaktan çok uzaklarda,
bir dehanın ellerinde mutlu sona dönüşüyor. Her dinleyişte içinizin kıpır kıpır
olduğu bitmeyen bir mutlu sona hem de…
John
Lee Hooker grubuyla Detroit’te bir barda (Apex Bar) çalar. Ama her akşam
programa geç kalır, hatta bazı akşamlar gittiğinde grubu çoktan sahneye çıkmış,
çalmaya başlamış bulur. Buraya kadar tanıdık geliyor olabilir…
Hikâyenin
harika bölümü şöyle: Mekânda Luilla isminde genç bir kadın barmenlik yapar ve
her geciktiğinde Hooker’a parmağını doğrultup “Boom Boom yine geç kaldın!” der.
Hooker’ın kafasında ateşböcekleri parıldar, “hmm, bir şarkı için güzel isim”
diye düşünür. Derken bir akşam Luilla “Boom boom, I’m gonna shoot you down!” yani
minik bir teatrallik vermek gerekirse “yeter artık seni vuracağım!” der ve ölümsüz bir klasik için ışıkları
yakar… J
Hooker bir röportajında Luilla için “bana bir şarkı verdi ama farkında bile
değildi!” diyor.
John
Lee o gece eve döndüğünde uyuyamaz, şarkısını kafasında evirir, çevirir; ertesi
gün her şeyi yerli yerine oturtup mekânda çalar. Şarkı – eh, zaten sevilmeyecek
gibi değil J-
epey sevilir ama Hooker haklarını üzerine alana kadar tekrar çalmaz. O sıralar
epey vaka olsa gerek, şarkısını birilerinin “araklamasından” korkar ve tekrar
insan içine çıkarmadan alelacele bir kayıtla Washington’a gönderip haklarını
üstüne alır.
Telif hakkını aldıktan sonra rahatlayan Hooker şarkısını tüm güzelliğiyle sahneye çıkarır. Biri güzel bestesini çalmaya çalışırsa “enselerinde” olacaktır. J İki ay sonra da kaydeder. Daha sonra pek çok farklı kaydını yapacaktır. Kaydın yayınlanmasının ardındansa çok eski bir ballad olan “House of the Rising Sun”ın Bob Dylan versiyonunu tarihe gömüp üzerine altın harflerle kendi ismini yazan Animals şarkıyı yorumlar. Ki bu dönemde Animals’ın oldukça başarılı yorumları var, Nina Simone’un üzerine de Don’t Let Me Be Misunderstood’u kaydederler. Şarkı hala çoğunlukla onların adıyla anılır. Ama John Lee Hooker gitarıyla birkaç isabetli atış yapıp hikâyedeki diğer herkesi yere sermiştir… J
Telif hakkını aldıktan sonra rahatlayan Hooker şarkısını tüm güzelliğiyle sahneye çıkarır. Biri güzel bestesini çalmaya çalışırsa “enselerinde” olacaktır. J İki ay sonra da kaydeder. Daha sonra pek çok farklı kaydını yapacaktır. Kaydın yayınlanmasının ardındansa çok eski bir ballad olan “House of the Rising Sun”ın Bob Dylan versiyonunu tarihe gömüp üzerine altın harflerle kendi ismini yazan Animals şarkıyı yorumlar. Ki bu dönemde Animals’ın oldukça başarılı yorumları var, Nina Simone’un üzerine de Don’t Let Me Be Misunderstood’u kaydederler. Şarkı hala çoğunlukla onların adıyla anılır. Ama John Lee Hooker gitarıyla birkaç isabetli atış yapıp hikâyedeki diğer herkesi yere sermiştir… J
Şarkının
Animals yorumu bence zaten John Lee’ninkinin pek yanından geçmiyor. Ama aynı
şeyi yine Hooker’dan yorumladıkları I’m Mad Again için söyleyemiyorum, oldukça
keyifli bir yoruma imza attıklarını düşünüyorum. J Eh, altın mermilerden
yansıyan isim hala John Lee Hooker olduğuna göre linkimizi de üstüne
tıklarsanız buradan paylaşalım. Geç kalmanın bir gün hepimizin başına böyle
harika bir şey getirmesini temenni ediyorum! J John Lee Hooker’ı da
bir kez daha analım… Tüm güzel bestelerin bizimle emin ellerde rahat uyu
büyükbaba…
Özen Pelin Duran
Özen Pelin Duran